GÜNÜ KURTARMAK MI? YARINI İNŞA ETMEK Mİ?

Yayınlama: 09.01.2024
A+
A-
Tarihçi - Yazar

Yerel seçimlerin arifesindeyiz eskilerin tabiriyle seçim sathı mahalline girmiş bulunmaktayız. Gündem belli adaylar kim olacak, encümen sırası nasıl şekillenecek; listeler, kulisler… Herkesin dilinde aynı nakarat, zihninde aynı soru deveran edip durmakta; “ Aday Ali mi? Veli mi? “ Her zaman söylenen bir hakikattir şehirlerimizi idare edecek kişileri seçeceğimiz bu seçimin bence hayati noktası adayların kim olduğu olmamalıdır. Çünkü bu şahsa indirgenmiş ve kilitlenmiş seçim mantığı bizi her beş yıl medeniyetimizin merkezinden daha da uzaklaştırmaktadır. Doğru soru hikmet ve irfan derinliği ile şöyle olmalıdır; “Kimi seçeceğiz değil neyi seçeceğiz?”

Eskiden belediye başkanlarına “Şehremîni” derlermiş. Yani, şehrin en emin kişisi… Şehrin emanetçisi, bekçisi ve yarınlara taşıyacak hizmetçisi… Ne kadar derin ve hikmetli bir kavram… Manası derin ve hikmetli bu mefhum ile şehrin idare makamını temsil edecek kişiye ne kadar ağır bir mesuliyet yüklenmiş değil mi? Bugün hiç şüphesiz kültürel varlığımıza ruh veren mefhumlarımıza dönmemiz ve oradan ilham almamız gerekiyor.

Şimdi asıl soru şu olmalıdır. Biz elimizin değdiği her yeri, kılıcımızla fethettiğimiz nice beldeyi Türk-İslam kültürünün mimari ve estetik anlayışıyla imar etmedik mi?

Bu kadim toprakların emin ve mutemet bekçileri olarak vatanın eşsiz mamurelerini tek bir parçasını dahi üslupsuzluğa, zevksizliğe, çarpık ve karmaşık kentleşmeye kurban etmeden işleyebildik mi?

Bugün geldiğimiz noktada ortada bir Türk-İslam estetiği veya harikası gören var mı?

Sorular yalın ve net, cevapları ise içinde yaşadığımız şehirlerin manzarasında sarih ve sade bir biçimde ortadadır.

Geçmişten günümüze tevarüs eden asude şehirlerimizden, toprağın kokusunu ciğerlerimizle buluşturduğumuz, envaı çeşit çiçeklerle sokaklarını bezediğimiz mamurelerimizden bugün nasibimize düşen korna sesleri, beton manzaralı teraslar ve kokusuz yapay çiçeklerin sarmaladığı ruhsuz mekânlardır. Hâlen yapılan veya yapılmakta olan mescit veya camilerin mimarilerine bakıp da ruhu kıpırdayan var mıdır? Tenekeden minare, plastikten cam çerçeve ve bir sürü ucubenin sunduğu mimari zevksizliğin karşısında manevi bir haz ve feyz alan var mıdır?

Hangi sokak size şiirler yazdıracak kadar efsunlu, hangi konak size masal diyarından fasıllar sunacak kadar mevzundur.(Ölçülü, ahenkli)

Fatih’in emaneti İstanbul’un, Osman Gazi’nin mirası Bursa’nın, Selçuk Bey’in yadigârı Konya’nın, Çaka Bey’in armağanı İzmir’in, Atatürk’ün gözbebeği Ankara’nın ve bilumum şehirlerimizin; betondan, çarpık kentleşmeden, kibirli gökdelenlerden, kulakları tırmalayan gürültüden arındırılarak hükmi şahsiyetine ve milli kimliğine geri dönmesi için ruh cephesinden belki yeniden fethedilmesi gerekmektedir. Kim kazanırdan ziyade öncelikli mesele hangi anlayış, hangi üslup, hangi tasavvur, hangi tefekkür “ Şehrin Emîni” vasfının hakikatine vakıf, hangi aday başkanlık değil hizmetkârlık mesuliyetine talip olacağıdır.

Yoksa medeniyet dairemizin mimari ve şehir üslubuna hep birlikte Fatiha okuyalım.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.