TRABLUSGARP ve GAZZE

Yayınlama: 07.12.2023
A+
A-
Tarihçi - Yazar

1911 Trablusgarp Savaşı ile başlayıp kesintisiz bir şekilde 1922’ye kadar devam savaşlar Türk milletinin deyim yerindeyse kıyametidir. İmparatorluk bünyesinden koparılan her uzuvda acı, kan ve gözyaşı vardır. Bugün sorsak birçoğunun haritada yerini bilmeyeceği topraklar için o günlerde verilen destansı mücadeleler tarihe silinmez izler ile yazılmıştır.

1911’de İtalyanların Trablusgarp’a saldırmasıyla başlayan savunma savaşı imparatorluğun içinde bulunduğu namüsait şartlar ve kısıtlı imkânlara rağmen bir avuç idealist genç subay tarafından komuta edilmişti. Enver Paşa, Mustafa Kemal Paşa, Nuri Conker, Fethi Okyar, Yakup Cemil, Kuşçubaşı Eşref, Ömer Naci gibi ilerleyen yıllarda adlarını tarihe yazdıracak genç kumandanlar, askerler bölgedeki aşiretleri teşkilatlandırarak gayet başarılı müdafaa hattı oluşturmuşlar hatta İtalyanları durdurmayı başarmışlardı.

Bölgeye giden subayların Trablusgarp’a açık kimlikleri ile gidemediğini de belirtelim. Osmanlı Devleti kendi toprağını korumak için görevlendirdiği ya da gönüllü olarak ateş hattına koşan askerleri takma adlarla ve sahte kimliklerle bölgeye gönderebilmiştir. Mustafa Kemal Paşa, Trablusgarp yolunda gazeteci Şerif Bey’dir. Enver Paşa ise Kuyumcu Hamdi olarak çöllere düşmüştür. Şimdi Libya nerede? Bize ne? Gibi cümleleri kurarken çok değil yüz yıl öncesine bakmak gerektiğini düşünüyorum.

Bölgede yaşayan aşiretlerin teşkilatlandırılarak başlarında Türk komutanlar olduğu halde İtalyanlara karşı başarılı savunmalar yapması ve bunun sonucunda İtalyanların Libya içlerine ilerleyememesi dünyada yankı uyandırmış özellikle esir milletler nezdinde heyecan yaratmıştır. Bu destansı mücadelenin bir cezası olacaktır? Osmanlı Devleti ve sömürgeci ülkeler Trablusgarp’a yoğunlaşmış iken Balkanlarda büyük bir savaş patlatıldı. Bu öyle bir savaştı ki Osmanlı’nın varoluş manasının coğrafya ve vatan cihetinden ifadesi olan topraklar hedef alınıyordu. Balkanlarda kopan kıyamet Trablusgarp’ta bulunan komutanlara geri dönün emriyle ulaştı. İtalya ile Uşi Antlaşması imzalandı. Trablusgarp, İtalyanlara bırakıldı. Beraberinde adalarda önce geçici statüde İtalyanlara terk edildi sonra bir daha vatana dönmedi. Balkanlar mı? Kadim yurdumuz Selanik, Üsküp, Varna, Kavala, Manastır, Yanya, İşkodra hatta Edirne dâhil elimizden çıktı. Düşman Çatalca hattına geldi. Daha sonra Edirne ve Doğu Trakya Enver Paşa’nın gayretleri ile kurtarılarak anavatana geri dönse de koskoca Avrupa Türkiye’si sadece bir ay gibi bir zamanda kaybedildi.

Şimdi kronolojiden çıkalım ve yukarıdaki bilgileri şuurla derleyelim. Merkezden oldukça uzak ulaşım ve ikmal yolları kapalı Trablusgarp’a yardım etmek isteyen Türk subaylarının meselesi neydi?

Cevap: Emperyalizm ile mücadele, uzak vatan topraklarını müdafaa…

Trablusgarp’ta genç subaylar komutasında yerel birliklerle elde edilen başarılı savunmalar (Şeyh Sunisi vb.) ve bunun dünyada yankıları sonucunda Osmanlı’yı cezalandırmak için hangi hamle yapılmış bölgedeki yangın nereye taşınmıştır?

Cevap: Balkanlar yani Osmanlının can damarına taşınmıştır.

Bunun sonucunda kısa zaman içinde hem Trablusgarp ve Balkanlar hem de halen büyük sorun olan adalar elden çıkmış Osmanlı Devletinin Akdeniz hâkimiyeti boğazlara sıkışarak sona ermiştir.
Gelelim kıymet hükmümüze…
Değerli Okurlar, Bazı noktalar vardır kilit taşıdır. Bize uzak gelse de o noktaların tahkim ve teçhiz edilmesi bizzat ana bünyeyi tahkim ve teçhiz manasına gelir. Trablusgarp düştü, adaları da beraberinde düşürdü. Onun düşmesi için Balkanlarda ki ateş körüklendi akabinde Balkanlarda düştü.
Şimdi günümüzde Libya yine düşürülmek isteniyor. Bunun yanında Gazze’de de büyük bir soykırımla coğrafya hesapları yapılıyor. Elbette günümüzde Şerif Beyler, Kuyumcu Hamdi’ler yaşamakta ve idealleri istikametinde Siyonist ve emperyalist mihrakların dümenine taş koymaktadır. Fakat onların mücadelesinin anlam kazanması, içerde yani anavatanda tam emniyet ve asayişin teminine bağlıdır. Türkiye’nin iç güvenlik sorunları ile boğuşmak zorunda bırakılarak Libya ve Filistin meselelerinden uzaklaştırılması şeytani bir planın parçasıdır. O sebeple bugün gaflete düşmenin mazereti olamaz. Evet, dün tarihi ihanetlerle arkamızdan vurulduk. Fakat şu an ne dündeyiz, ne yarındayız; şu an dünden aldığımız ibretlik tecrübelerle, yarınlara dair ülkü ve gayelerimizle bugündeyiz, haldeyiz. Yani şartları bugünün dünya düzenine göre okumak ve belirlemek zorundayız. 100 yıl önce yediğimiz hançerin sırtımızda yara izi belli diye bugün Gazze düşerse düşsün bana ne diyemeyiz. Gazze’den sonraki plan Arz-ı Mevud’dur. Hatay benim şahsi meselemdir diyen Mustafa Kemal Atatürk’ü iyi anlamamız gerekmektedir. Atatürk neden bu kadar Hatay’ın üzerine düşmüştür. Bu soruların cevapları bugün ki ezberlerimizin ötesinde derindir.
Bazen gaflet, hıyanet ile eş değer olur. Bugün öyle günlerdeyiz. Herkes gözünü de gönlünü de iyi açsın.
Dün Trablusgarp düştü can evimize kadar girdiler. Bugün ki planlarının dünden farkı yoktur.
Türk milletinin tarihi okurken anakronizm ve hurafelerden arınması şarttır.
Milli şuurun tesisi tepeden tırnağa elzemdir.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 1 Yorum
  1. İhsan BİLGİLİ dedi ki:

    Üç yazınızı da yeni gördüm ve okudum. Çok istifade ettim. Vukuflu yazılarınız ve tesbit ve tahlilleriniz için teşekkür ederim. Sağolun kaleminize sağlık Oktay bey..