Hemen her gün yurdumuzun muhtelif yerlerinden yükselen feryatlar ile yüreklerimiz dağlanıyor ve ülke gündemimiz bu tür menfur haberlerle ile dolup taşıyor. Gencecik evlatlarımız sapkın ve sapık zihniyetler elinde soluyor, hayatlarının baharında yaşamdan koparılıyor. Sosyal platformlar üzerinden harekete geçen, kurdukları grup ya da topluluklarla organize olan bu insan müsveddeleri tuzağına düşürdükleri zavallı ve çaresiz genç yavrularımızı pis işlerine alet ederek onlara işkence etmek hatta onları satanist ayinlerinin kurbanları olarak ölüme kadar götürmektedir.
Diğer taraftan ülke gündemine düşen ve infiale sebep olan Narin kızımızın cinayeti ile çapraz ilişki ağları, toplumun bilinçaltında yatan sapık ve sapkın duygular gün yüzüne çıkmakta, çirkin ve gayriahlaki işlenen cürümler yeryüzünün yürüyen melekleri olan çocukları girdabına çekmekte ve ne yazık ki onları hayatlarından koparmaktadır.
Sosyal ağlarda toplumun kılcal damarlarına uygulanan tahrik, insanımızın zahire olan düşkünlüğü ile hayatını alenileştirmesi hatta bir adım öte giderek söylüyorum adileştirmesi sonucunda çöken toplum yapısı ve bu enkazın altında kalan ahlaki ve manevi değerler bugün ki manzaranın nedenini teşkil etmektedir.
İnsan kaynağımızın olanca hoyratlıkla kullanılması, liyakatin mesuliyet makamlarından el çekmesi, eğitim kalitesinin düşmesi, devlet kurumlarının güven eşiğinin altına gerilemesi, toplumda meydana gelen sosyal ve ekonomik buhran maalesef karamsar tablonun en mühim müsebbibi olarak karşımızda durmaktadır.
Mevcut tabloda iyi olan göstergenin sadece silah sanayiinde olması alkışlanacak bir durum asla değildir. Bizim en kıymetli hazinemizin insan olduğunu anladığımız ve bu istikamette güçlü politikalar ürettiğimiz zaman bazı şeyler için müspet yorumlar yapılabilir. Fakat bugün elimizin altında kayıp giden bir nesil ve çökmekte olan bir toplumun karşısında olanı biteni görmezden gelmek veyahut bir taraftar psikoloji ile tahlil etmek beyhude bir çaba ve faydasız bir ameliyedir.
Toplum karanlık bir yola girdiğine ona ışık tutacak, ona rehber olacak olanlar âlimler ve bilginlerdir. Bugünün âlim ve bilginleri ne yapmaktadır? Her biri siyasi kamplara ayrılmış, herkes bir kampın ateşli hatibi olmuş, hakikatten ziyade menfaatin yolunu tutmuş, ikbal ve istikbal derdine düşmüş acizlere dönmüşlerdir. Sosyal hayatı dinç ve canlı tutan birçok damar mevcuttur. Ancak bu damarların hemen hepsi tıkanmıştır. Bunları açacak bir müdahale ise maalesef yoktur.
Yeryüzünde acı, kan ve gözyaşı semayı titretirken bir milletin aydınlık ufkunun taşıyıcıları olan ehli kalem ve kelamın aylarca post kavgalarıyla birbiriyle kavga etmesi, bindikleri son model arabalarla reklamlara konu olması, reyting kasmak için dipsiz kuyuların aletine dönüşmesi boğulmakta olan vücudumuzun ihtiyacı olan oksijenden mahrum kalmasına neden olmaktadır.
Ülkenin siyaseten bölünmüş hali, topluma kutuplaşma olarak yansımakta; inanç ve etnik temelli pompalanan ayrılıklar ile kavga ve nefret zemini kaşınmaktadır. Ortadoğu gibi bir cehennemde ancak millet olabilmeyi başaran toplulukların yaşayabildiğini tarihi tecrübelerle bilmemize rağmen zihinlerimiz aşiret, kabile dar kalıplarıyla doldurulmakta, en sağlam köklerimiz olan müşterek değerlerimiz birer birer budanmaktadır.
Gazze’de yükselen mazlum feryadının bundan sadece 100 yıl önce Anadolu’da yükseldiğini bilmeyecek kadar cahil, tarihine ve ecdadına saldıracak hatta onlara düşman olacak kadar katil, Türk milletini nasıl cenderelerden geçerek istiklal ve istikbalini kazandığını unutacak kadar gafil nesiller yetiştirdik. Bugün mevcut bütün kıymetlerimizin emanetçileri olan bizler yarına heybemiz boş olarak uyanmanın arifesindeyiz. Balkan Harbi ile koskoca Avrupa Türkiyesi elden çıkarken İstanbul’da bir isyan havası, bir infial ortamı hayale den Fatih Karimi adlı gazeteci Yenikapı rıhtımından itibaren gördüğü tablo karşısında şaşkına dönmüştür. İstanbul’da hayat olanca hızıyla devam etmekte, mekânlar ve kahvehaneler aylak sakinleriyle dolup taşmaktadır. Halkın önüne düşecek ve kaybolan aziz ve mukaddes vatan topraklarının acısını haykıracak âlimler ise Ayasofya meydanında öbek öbek birikmiş, nargile haram mı? Sol elle yemek caiz mi? Münakaşası yapmaktadır.
Bugün elim ve vahim tablo karşısında kaybolan aziz ve mukaddes balkan topraklarından daha kıymetli daha değerli olan milletimizin ta kendisidir. Gençliğimiz, yarınlarımızdır. Hani kürsülerde sesleri çatlayana kadar haykıranlar, hani televizyonlarda hakikatleri bütün acı ve dehşetiyle savunanlar. Bugün de maalesef ölen şeyhine mi yoksa yaşayan şeyhe mi rabıta yapılacağı tartışılmakta, bin yıllık münakaşalar kaşınmakta, siyasi ideolojiler ile halk taraftar rıhtımına yığılmaktadır. Böylesi bir ortamda hayatın her alanına şamil olan tek gerçek sosyal ve içtimai çöküşten başka bir şey değildir.
Evet, kıymetli dostlar,
Bilginin değersizleştiği, ahlaki ve manevi değerlerin yozlaştığı, kurumların liyakatsiz ellerde örselendiği bu ortamda elimizde kalan son birkaç kurşundan başka bir şey değildir. Eğer bugün Gazze’de olan biteni bir neden olarak okuyorsanız yanılıyorsunuz. Bu bir sonuçtur. Ülkenin fiili işgalinin sonucu… Öncesinde ise aşama aşama toplum uyutuldu ve bu feci akıbete tepki koyamayacak kıvama getirildi. Şimdi halimize bir kez de bu çerçeveden bakalım.
Ve aklımızı başımıza alalım.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
İnsan ve hakikat
04.12.2023 22:23
İnsan kâinatın aynası… Şeyh Galip’in ifadesiyle; Zübde-i Âlemdir. Âlemin, kâinatın en değerli parçası… Eşref-i mahlûktur; Yaratılmışların en şereflisidir. O’nu bütün mevcudattan ayıran akıl nimetine sahiptir. Aklı ile doğruyu yanlıştan ayırır; iyiyi kötüden tefrik eder. İrade sahibidir. Cüzi irades
1911 Trablusgarp Savaşı ile başlayıp kesintisiz bir şekilde 1922’ye kadar devam savaşlar Türk milletinin deyim yerindeyse kıyametidir. İmparatorluk bünyesinden koparılan her uzuvda acı, kan ve gözyaşı vardır. Bugün sorsak birçoğunun haritada yerini bilmeyeceği topraklar için o günlerde verilen dest
İnsanoğlu âlem var edildiği günden bu yana hakikat ile yalan, vahdet ile kesret, Tevhit ile teslis, fazilet ile rezilet, istiklal ile izmihlal, tevazu ile kibir arasında araftadır. Kimi dönemler vardır insanlık aleminin şahikaları olarak kaydedilmiş kimi dönemler vardır insanlık tarihinin en karanlı
İnsan gayesi olan bir varlıktır. Mahdut bir hayat ile mukayyet olan insanın yaşamına anlam katacak bir takım hedefler belirlemesi ve o istikamette berhayat olması pek tabii fıtrata en muvafık olan yoldur. Bireylerin münferit ülküleri olduğu gibi milletlerinde müşterek ülküleri vardır. Ve esasında in
Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nun doğum günü mesajını paylaştıktan sonra menfur bir saldırı sonucu şehadet şerbetini içti Sinan Ateş…
Tarih 30 Aralık 2022’yi gösterdiğinde onu tanıyan, tanımayan; taraflı, tarafsız birçok kesimin yüreğine çöken hüznün adıydı…
Evlatlarının feryatları, eşinin hıçkırıkları, an
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
bursatarafsiz.com
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Oktay Ferik
Sosyal Çöküş ve Hali Pür Melalimiz
Değeli Okurlar,
Hemen her gün yurdumuzun muhtelif yerlerinden yükselen feryatlar ile yüreklerimiz dağlanıyor ve ülke gündemimiz bu tür menfur haberlerle ile dolup taşıyor. Gencecik evlatlarımız sapkın ve sapık zihniyetler elinde soluyor, hayatlarının baharında yaşamdan koparılıyor. Sosyal platformlar üzerinden harekete geçen, kurdukları grup ya da topluluklarla organize olan bu insan müsveddeleri tuzağına düşürdükleri zavallı ve çaresiz genç yavrularımızı pis işlerine alet ederek onlara işkence etmek hatta onları satanist ayinlerinin kurbanları olarak ölüme kadar götürmektedir.
Diğer taraftan ülke gündemine düşen ve infiale sebep olan Narin kızımızın cinayeti ile çapraz ilişki ağları, toplumun bilinçaltında yatan sapık ve sapkın duygular gün yüzüne çıkmakta, çirkin ve gayriahlaki işlenen cürümler yeryüzünün yürüyen melekleri olan çocukları girdabına çekmekte ve ne yazık ki onları hayatlarından koparmaktadır.
Sosyal ağlarda toplumun kılcal damarlarına uygulanan tahrik, insanımızın zahire olan düşkünlüğü ile hayatını alenileştirmesi hatta bir adım öte giderek söylüyorum adileştirmesi sonucunda çöken toplum yapısı ve bu enkazın altında kalan ahlaki ve manevi değerler bugün ki manzaranın nedenini teşkil etmektedir.
İnsan kaynağımızın olanca hoyratlıkla kullanılması, liyakatin mesuliyet makamlarından el çekmesi, eğitim kalitesinin düşmesi, devlet kurumlarının güven eşiğinin altına gerilemesi, toplumda meydana gelen sosyal ve ekonomik buhran maalesef karamsar tablonun en mühim müsebbibi olarak karşımızda durmaktadır.
Mevcut tabloda iyi olan göstergenin sadece silah sanayiinde olması alkışlanacak bir durum asla değildir. Bizim en kıymetli hazinemizin insan olduğunu anladığımız ve bu istikamette güçlü politikalar ürettiğimiz zaman bazı şeyler için müspet yorumlar yapılabilir. Fakat bugün elimizin altında kayıp giden bir nesil ve çökmekte olan bir toplumun karşısında olanı biteni görmezden gelmek veyahut bir taraftar psikoloji ile tahlil etmek beyhude bir çaba ve faydasız bir ameliyedir.
Toplum karanlık bir yola girdiğine ona ışık tutacak, ona rehber olacak olanlar âlimler ve bilginlerdir. Bugünün âlim ve bilginleri ne yapmaktadır? Her biri siyasi kamplara ayrılmış, herkes bir kampın ateşli hatibi olmuş, hakikatten ziyade menfaatin yolunu tutmuş, ikbal ve istikbal derdine düşmüş acizlere dönmüşlerdir. Sosyal hayatı dinç ve canlı tutan birçok damar mevcuttur. Ancak bu damarların hemen hepsi tıkanmıştır. Bunları açacak bir müdahale ise maalesef yoktur.
Yeryüzünde acı, kan ve gözyaşı semayı titretirken bir milletin aydınlık ufkunun taşıyıcıları olan ehli kalem ve kelamın aylarca post kavgalarıyla birbiriyle kavga etmesi, bindikleri son model arabalarla reklamlara konu olması, reyting kasmak için dipsiz kuyuların aletine dönüşmesi boğulmakta olan vücudumuzun ihtiyacı olan oksijenden mahrum kalmasına neden olmaktadır.
Ülkenin siyaseten bölünmüş hali, topluma kutuplaşma olarak yansımakta; inanç ve etnik temelli pompalanan ayrılıklar ile kavga ve nefret zemini kaşınmaktadır. Ortadoğu gibi bir cehennemde ancak millet olabilmeyi başaran toplulukların yaşayabildiğini tarihi tecrübelerle bilmemize rağmen zihinlerimiz aşiret, kabile dar kalıplarıyla doldurulmakta, en sağlam köklerimiz olan müşterek değerlerimiz birer birer budanmaktadır.
Gazze’de yükselen mazlum feryadının bundan sadece 100 yıl önce Anadolu’da yükseldiğini bilmeyecek kadar cahil, tarihine ve ecdadına saldıracak hatta onlara düşman olacak kadar katil, Türk milletini nasıl cenderelerden geçerek istiklal ve istikbalini kazandığını unutacak kadar gafil nesiller yetiştirdik. Bugün mevcut bütün kıymetlerimizin emanetçileri olan bizler yarına heybemiz boş olarak uyanmanın arifesindeyiz. Balkan Harbi ile koskoca Avrupa Türkiyesi elden çıkarken İstanbul’da bir isyan havası, bir infial ortamı hayale den Fatih Karimi adlı gazeteci Yenikapı rıhtımından itibaren gördüğü tablo karşısında şaşkına dönmüştür. İstanbul’da hayat olanca hızıyla devam etmekte, mekânlar ve kahvehaneler aylak sakinleriyle dolup taşmaktadır. Halkın önüne düşecek ve kaybolan aziz ve mukaddes vatan topraklarının acısını haykıracak âlimler ise Ayasofya meydanında öbek öbek birikmiş, nargile haram mı? Sol elle yemek caiz mi? Münakaşası yapmaktadır.
Bugün elim ve vahim tablo karşısında kaybolan aziz ve mukaddes balkan topraklarından daha kıymetli daha değerli olan milletimizin ta kendisidir. Gençliğimiz, yarınlarımızdır. Hani kürsülerde sesleri çatlayana kadar haykıranlar, hani televizyonlarda hakikatleri bütün acı ve dehşetiyle savunanlar. Bugün de maalesef ölen şeyhine mi yoksa yaşayan şeyhe mi rabıta yapılacağı tartışılmakta, bin yıllık münakaşalar kaşınmakta, siyasi ideolojiler ile halk taraftar rıhtımına yığılmaktadır. Böylesi bir ortamda hayatın her alanına şamil olan tek gerçek sosyal ve içtimai çöküşten başka bir şey değildir.
Evet, kıymetli dostlar,
Bilginin değersizleştiği, ahlaki ve manevi değerlerin yozlaştığı, kurumların liyakatsiz ellerde örselendiği bu ortamda elimizde kalan son birkaç kurşundan başka bir şey değildir. Eğer bugün Gazze’de olan biteni bir neden olarak okuyorsanız yanılıyorsunuz. Bu bir sonuçtur. Ülkenin fiili işgalinin sonucu… Öncesinde ise aşama aşama toplum uyutuldu ve bu feci akıbete tepki koyamayacak kıvama getirildi. Şimdi halimize bir kez de bu çerçeveden bakalım.
Ve aklımızı başımıza alalım.
İnsan ve hakikat
04.12.2023 22:23İnsan kâinatın aynası… Şeyh Galip’in ifadesiyle; Zübde-i Âlemdir. Âlemin, kâinatın en değerli parçası… Eşref-i mahlûktur; Yaratılmışların en şereflisidir. O’nu bütün mevcudattan ayıran akıl nimetine sahiptir. Aklı ile doğruyu yanlıştan ayırır; iyiyi kötüden tefrik eder. İrade sahibidir. Cüzi irades
TRABLUSGARP ve GAZZE
07.12.2023 06:101911 Trablusgarp Savaşı ile başlayıp kesintisiz bir şekilde 1922’ye kadar devam savaşlar Türk milletinin deyim yerindeyse kıyametidir. İmparatorluk bünyesinden koparılan her uzuvda acı, kan ve gözyaşı vardır. Bugün sorsak birçoğunun haritada yerini bilmeyeceği topraklar için o günlerde verilen dest
MODERN PUTLAR
19.12.2023 16:14İnsanoğlu âlem var edildiği günden bu yana hakikat ile yalan, vahdet ile kesret, Tevhit ile teslis, fazilet ile rezilet, istiklal ile izmihlal, tevazu ile kibir arasında araftadır. Kimi dönemler vardır insanlık aleminin şahikaları olarak kaydedilmiş kimi dönemler vardır insanlık tarihinin en karanlı
ÖNCE TÜRK SONRA TÜRKÇÜLÜK
22.12.2023 18:47İnsan gayesi olan bir varlıktır. Mahdut bir hayat ile mukayyet olan insanın yaşamına anlam katacak bir takım hedefler belirlemesi ve o istikamette berhayat olması pek tabii fıtrata en muvafık olan yoldur. Bireylerin münferit ülküleri olduğu gibi milletlerinde müşterek ülküleri vardır. Ve esasında in
SİNAN ATEŞ ve FIRAT YILMAZ ÇAKIROĞLU
30.12.2023 09:17Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nun doğum günü mesajını paylaştıktan sonra menfur bir saldırı sonucu şehadet şerbetini içti Sinan Ateş… Tarih 30 Aralık 2022’yi gösterdiğinde onu tanıyan, tanımayan; taraflı, tarafsız birçok kesimin yüreğine çöken hüznün adıydı… Evlatlarının feryatları, eşinin hıçkırıkları, an